facebook

sayfamı beğen ;)

31 Ekim 2012 Çarşamba

Bu Dünürler Size De Tanıdık Gelecek!

Evli olan herkes, kendi annesiyle eşinin annesinin arasındaki çekişmeyi çok iyi bilir! Alttan alttan laf sokmalar, birbirleriyle rekabet etmeler, gözlerini devirerek imalı bakışlar... Vanish yeni kampanyası için çektiği videoda, dünürlerin bu tip komik atışmalarını çok iyi anlatmış! Yukarıdaki videoda birbirini çekemeyen bu iki dünürü siz de izleyebilirsiniz.

En çok sevdiğim şeylerden biri de, dünürlerin söylediklerinin yanı sıra aklından geçenleri de duyabilmemiz... Birbirleri hakkındaki gerçek düşünceleri, videoya büyük ölçüde mizah katmış. Oyuncuların mimikleri de bir o kadar iyi! Parodi tadındaki bu video çok konuşulacağa benziyor.

Üstelik Vanish’in Facebook hayran sayfasında, bu video ile bağlantılı bir aplikasyon da yer alıyor. http://bit.ly/omurbiterdunurgitmez adresine giderek ileride nasıl bir dünür olacağınızı öğrenebilir, pespembe bir çamaşır makinesi kazanma şansı yakalayabilirsiniz!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Biraz da Gülelim

,




KARDEŞ KISKANÇLIĞINA ÖNERİLER


*Kardeşi doğmadan önce ona anlayabileceği bir dilde aileye yeni bir üyenin geleceği, evdeki ortamın her zamankinden daha heyecanlı ve karışık olabileceği, örneğin eve sık sık misafirlerin gelip gideceği, annen
in hem yorgun olacağı hem de bebekle daha çok vakit geçirmek zorunda kalacağı, çünkü küçük bir bebeğin gereksinimleri olduğu ama aynı şeylerin o doğduğunda da yaşandığı ve her şeyin zamanla tekrar düzene gireceği anlatılabilir. Böylece çocuk psikolojik olarak daha hazırlıklı olacaktır. Bunları anlatmak için son ana kadar beklenmemelidir.
* Öncelikle rahatlayın, çocuklar etraflarındaki yetişkinlerin davranışlarından etkilenirler. Büyük çocuğunuzun kardeşine nasıl tepki göstereceği konusunda endişeliyseniz çocuğunuzda gergin olacaktır.
*Çocuğa somutlaştıramayacağı sözler söylemeyin. "Sakın endişelenme seni de bebek kadar seveceğiz" cümlesi iyi niyetli olsa da çocuğun anne babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.
*Hamilelik döneminde babası ya da başka bir aile üyesi (anneanne, babaanne) büyük çocuğun bakımıyla ilgili yemek yedirme, banyo yaptırma, uyutma gibi işlere başlayabilir. Böylece anne hastanedeyken ya da bebekle meşgulken çocuk kendini ihmal edilmiş hissetmez ve yaşantısının değiştiği fikrine kapılmaz.
*Anne baba aralarında işbölümü yaparak, anne yeni bebekle ilgilenirken babanın diğer çocukla ilgilenmesi çocukta kendisiyle de ilgilenildiğini hissetmesini sağlar.
*Anne babanın çocuğa kardeşin doğdu ama senin dünyanda değişen bir şey yok, sana olan sevgimizde bir azalma yok mesajını sadece sözcüklerle değil davranışlarla da iletmelidirler. Bu da ancak çocuğa zaman ayırmaya devam ederek onunla konuşarak, onunla ortak faaliyetlere girerek ve ona sorumluluk vererek olur.
*Kıskanan çocukla mümkün olduğunca nitelikli zaman geçirilmeye çalışılmalı, daha önce yapmaktan hoşlandığı alışkanlıklarını gerçekleştirmesine olanak verilmelidir. Yeni gelen kardeşle birlikte önceden gerçekleşen oyun parkına gitme, akşam yemeğinden sonra hikaye okuma gibi etkinlikler birden bire son bulmamalıdır. Bu sayede çocuk statü kaybına uğramadığını farkederek özgüvenini yitirmeyecektir.
* Yeni doğan bebeğe aşırı sevgi gösterisinde bulunmak yerine, var olan sevgiyi ilk andan itibaren paylaştırabilmeyi hedeflemek daha doğru olacaktır. Bebeğe sevgi gösterdikten hemen sonra panik içinde çocuğa da aynı şeyi yapmaya çalışmak doğallığın kaybolmasına ve çocuğun kendisinin zorla sevildiği gibi yanlış bir fikre kapılmasına neden olacaktır.
*En iyi niyetli misafirler bile sadece bebekle ilgilenip büyük çocuğu unutma eğilimi içindedirler. Yakınların yalnızca bebekle ilgilenmemelerini, büyük çocuğa da alışık olduğu tarzda ilgi ve sevgi göstermelerini söylemek, "Kardeşin doğunca senin pabucun dama atıldı" gibi sözler söylememeleri konusunda uyarmak işe yarayacaktır.
* Bebek için söylenen "Ne kadar yaramaz, sürekli ağlıyor ve beni yoruyor oysa ben seni daha çok seviyorum" gibi bir cümle çocuk tarafından inandırıcı bulunmayıp, tam tersine onu kandırmayı istediğiniz inancı verebilir. Bu da en başta çocuğun size olan güvenini zedeleyecektir.
*Bebeğe sürekli "bebek" demek yerine doğrudan adını söylemeye başlamak bebeğin bir nesne değil de canlı bir varlık olduğunu anımsatacaktır. · Bebeğe "benim" değil "bizim" diye başlayarak hitap etmek ve "Sessiz ol, kardeşin uyuyor" gibi sözlerle çocuğun yaşantısını bebeğe göre ayarlamak kıskançlığı tırmandıracaktır.
*Aşırı kaygı içeren tavırlarla çocuğu bebekten uzaklaştırmaya çalışmak, yapılabilecek en büyük hatalardan biri olacaktır.
*Kıskanmasın diye çocuğa aşırı hoşgörü göstermek durumu kötüleştirecektir. Örn: Önceden yalnız yatan çocuğun anne babasıyla yatmasına izin verilmemelidir. Çocuğa kıskanmasın diye gösterilen aşırı ilgi, bu seferde kardeşinin onu kıskanmasına neden olabilir.
*Bebeğe zarar vermesine izin verilmeyeceği kesin bir dille anlatılmalıdır.
*Çocuk kardeşinin canını yaktıysa, görünüşte çok kötü olan bu davranışın gerçekte bebeğe zarar vermek için değil, bir parça düşmanlık içeren bir incelemeden başka bir şey olmadığını bilin. Burada önemli olan aşırı tepki göstermemek, kibarca reaksiyon gösterip sinirlenmeden (yoksa sizi sinirlendirmek için bu davranışı tekrarlayabilir) uyarıda bulunmaktır. Çocuk mesajı alsa da almasa da iki kardeşi yalnız bırakmamak doğru olacaktır. (Beş yaşına gelene kadar çocuklar zarar verip vermediklerini kavrayamazlar.)
* Bebekle ile ilgili işlerde çocuktan yardım istenebilir. Örneğin bebeğe isim seçme, biberonunun soğutulması, oyuncak ya da giysi seçimi, bebek odasının düzenlenmesi gibi konularda büyük çocuğun katılımı sağlanabilir.
*Kardeşe yönelik olumsuz duyguları reddedip, önemsememek yerine, onları kabul edip, tanımaya çalışın; "Anne, hep bebekle ilgileniyorsun." "Hiç de değil, daha biraz önce sana kitap okumadım mı?" demek yerine "Bebeğe bu kadar zaman ayırmam pek hoşuna gitmiyor." diyerek "Hayır, hiç hoşuma gitmiyor." diyerek duygularını ifade etmesini sağlayabilirsiniz.
*Kardeşler arasındaki karşılaştırmalardan kaçının. Ancak çocuğunda bir zamanlar küçük bir bebek olduğu, aynı bakım ve özenin kendisine de gösterildiği çocuğa anlatılabilir. Çocuğun küçülmüş giysileri, bebeklik fotoğrafları gösterilerek, o bebekken yaşanan anılardan ve onun sevimli hallerinden bahsedilerek kendini daha iyi hissetmesi sağlanabilir.
*Kardeşiyle ilgili karışık duyguları olan çocukların konu edildiği öyküler anlatmak, anne ya da babanın kendi kardeşiyle ilgili ilk hislerini paylaşması, çocuğun duygularını anlaması ve ifade etmesinde fayda sağlayabilir.
*Kardeşini sevmek zorunda olduğu söylenmemeli, "Sen artık ablasın" diyerek, yaşının üzerinde olgunluk bekleyip onun da hala çocuk olduğu unutulmamalıdır.
*Bebeğin gelişiyle birlikte 4-5 yaşlarındaki çocuğu ana okuluna göndermek doğru değildir. Bu durum kardeş kıskançlığını körüklediği gibi çocukta okul sendromunun gelişmesine ve çocuğun içine kapanık ya da saldırgan olmasına yol açabilir.
*Sevginizin eşit olduğunu göstermeye çalışmak yerine; her çocuğa, birbirinden ayrı olarak, sadece kendisine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır.
*Eşit zaman ayırmaya çalışmak yerine, her çocuğa kendi gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Bebeğin henüz kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar küçük olduğunu dolayısıyla daha çok ilgiye ihtiyacı olduğunu belirtilmelidir .
*Her şeyin eşit olmasına değil, adil olmasına çalışılmalıdır. Örneğin, üç kardeşten ortanca çocuğun "Ahmet'lere kardeşim gidiyor, ama ben gidemiyorum, bu adil değil" şeklinde gösterdiği tepkiye "Kız kardeşinle geçimsizliği sürdürdüğün ve ona vurduğun için Ahmet'lere sadece ağbin gidebilir" biçiminde bir yaklaşım uygun olabilir.
*Kardeşinin giyebileceği, ona küçük gelen giysileri ve oynayabileceği oyuncakları beraber ayırmak işe yarayabilir, fakat vermek istemediği şeyler konusunda onu zorlanmamalıdır. Kendine ait sevdiği bir şeyin kardeşine verilmesi çocuğu üzebilir ve kıskançlığını arttırabilir.
*Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bunun için bütün ailenin birlikte yapabileceği, gezinti, piknik, alışveriş, film izleme gibi etkinliklere yer verilmelidir.
*Anne-baba çocukla mümkün olduğu her fırsatta birebir iletişime geçerse, birlikte ortak faaliyetlerde bulunurlarsa, çocuğa kardeşiyle ilgili ve evle ilgili küçük sorumluluklar verilirse çocuk kendini hala güvende ve hala sevilen, önem verilen bir kişi olarak hissedecektir.
*Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.
* Çocukların kavgalarında hakem rolünü almayın. Ana babalar çocukların tartışmalarına katıldıkları zaman çocukların her biri ana babasının diğerinin tarafını tuttuğunu düşünür. Bu da rekabetin yoğunlaşmasına yol açar. Büyük kardeş anababanın koruyucu desteğini sağlayabilen küçük kardeşten nefret eder. Anababa ne kadar yansız olmaya çalışsa da işe yaramaz bu nedenle kardeşler anlaşmazlıklarını kendileri çözmelidir. Fiziksel şiddetin olmadığı durumlarda ana babanın araya girmemesi sorunun çözümünü kolaylaştırır.
*Dikkatinizi hemen, sorun çıkaran çocuğa yönetmek yerine, zarar gören çocukla ilgilenmek, kardeşi "mağdur, ezilen" olarak nitelendirmemek gerekir.
* Kim başlattı sorusunu sormaktan kaçınılmalıdır. Çünkü olayı kimin başlattığını öğrenmeye çalışmak çocukların birbirini suçlamasına neden olur. Her bir çocuğun kavganın çıkmasında aynı derecede suçlu olmasından yola çıkarak sonuçlarına eşit şekilde katlanmaları sağlanmalıdır.
* Çocukların kavga etmelerine mümkün olduğunca izin verilmemelidir. Çünkü çocuklar kavga ettikçe deneyim kazanırlar. Kavga ettiklerinde de seçenekler sunulabilir yada iyi geçinme kuralları koyulabilir. Böylece kavga ettikleri ve iyi geçindikleri zaman sonucun ne olacağını bilirler. (İyi geçinirseniz ev kuralları dahilinde istediğinizi yapabilirsiniz. Kavgayı kim başlatırsa başlatsın önemli değil. Ya iyi geçineceksiniz yada lunaparka gitmeyeceksiniz.) Kuralı bozanlara ders vermek amacıyla bir iş vermek hem onların yanlış yaptıkları bir olayı düzeltmelerini hem de olumlu bir davranışta bulunmalarını sağlayabilir.
*Kardeş çatışmasına engel olmanın tek yolu tek çocuk sahibi olmaktır. Çünkü iki yada daha çok çocuğun aynı ortamı paylaşması kaçınılmaz olarak çatışma yaratır. Kardeş kavgasına neden olan zaman ve ilgi konusu ortadan kaldırılamayacağına göre çocuklara kavga etmeyin demek çok etkili değildir. Bunun yerine çocuklar iyi geçinme konusunda yüreklendirilmelidir. Ne kadar iyi anlaşıyorsunuz gibi cümleler çocuğu yüreklendirir ve sizin övgünüzün hakkını vermeye yönlendirir. Ayrıca çocuğun daha çok küçükken paylaşmayı öğrenmeye başlaması kardeşi olduğunda çok fazla bocalamasını engelleyecek, paylaşamamaktan doğan çatışmaları azaltacaktır.
* Kardeşler arasındaki kıskançlık ve geçimsizlik ne kadar yoğun olursa olsun birbirlerinden ayrı kaldıklarında çok özlerler. Bu durum, ilişkilerinin bazen çok bozuk olduğunu düşünseniz de aslında birbirlerini çok sevdiklerini açıklar.

Karı Koca Olmak...

Ne zaman eşinizle bir sorun yaşarsanız avucunuza bakın....
Sorunların olabilirliğini kabul ederseniz Çözümlerinizde hemen elinizin altında, avucunuzun içinde.... sevildiğinizden ve sevdiğinizden şüpheye düşerseniz avucunuzu açıp parmaklarınızı sayın.

Baş parmağınıza bakın önce. Size en yakın olan parmağınız. Diğer dört parmağın hareketlerini anlamlı kılan o. Gerektiğinde her parmağın yanında hazı
r oluyor, yardımına koşuyor. Vazgeçebilir misiniz başparmağınızdan?

Peki ya eşinizden? Size en yakın o iken kesip atabilir misiniz onu hayatınızdan? Her halinizde hemen yanı başınızda olmuşken ve olmaya hazırken, gözden çıkarır mısınız eşinizi?

Hayatınızda başka her şey onun yakınlığı ile sevimli geliyor değil mi size? Bütün akrabalarınızla ilişkilerinizi eşinizin yakınlığı anlamlı kılıyor değil mi?

Şimdi de işaret parmağınıza bakın. Güzel bir şey görseniz hemen onu uzatırsınız. Beğendiklerinizi gösterirsiniz onunla. Doğru olanı onunla işaret edersiniz.

Eşinizi de onca insan arasından parmakla gösterilir bulmuyor musunuz? İlk gördüğünüzde, ilk sevdiğinizde, yüreğiniz ilk ısındığında, kalbiniz tıpkı işaret parmağınız gibi onu göstermişti size. Şimdi nasıl yalancı çıkarırsınız kalbinizin işaretini?

Nasıl güvenmezsiniz kalbinizin seçimine? Hem sonra işaret parmağınızın göstermeye değer bulduğu güzel şeyler yaşamadınız mı onunla? İşaret parmağınızın göstermeye değer bulduğu doğruları paylaşmadınız mı onunla?

Şimdi kesip atacak mısınız işaret parmağınızın size gösterdiğini? Elinizin tersiyle itecek misiniz kalbinizin işaret ettiğini?
Orta parmağınıza bakın şimdi. En uzunu o parmaklarınızın arasında. Yüksekte duruyor. Hepsinden öteye uzanıyor.

Vazgeçebilir misiniz orta parmağınızdan? Hepsinden uzun diye lüzumsuz görürü müsünüz onu?

Peki ya eşiniz? Bütün kadınlar yada erkekler arasında kalbinizin sırlarına aşina olacak kadar farklı değil mi o? Bütün kadınlar ve erkekler arasından sizin için özel olarak sıyrılıp gelmiş değil mi? O sizin için en yüksek konumda değil mi?

Sizi başka bütün erkekler ve kadınların üzerinde tutmadı mı? Vazgeçebilir misiniz ondan şimdi? Onu herhangi bir kadın yada erkek gibi görebilir misiniz?

Şimdi de yüzük parmağınıza bakın. Parmağınızı ne zamandır çevreleyen o altın yada gümüş halkayı ilk taktığınız günü düşünün. Ne kadar heyecanlıydınız değil mi? Hayatınızın kadınını yada erkeğini bulduğunuz o günü yeniden yaşayın.

Tekrar bakın eşinizin gözlerinin içine. Onu kendinize biricik yapan sırrı yeniden hissedin. Eşinizin sırf size razı olması onu sizin için biricik yapmaya değmiyor mu? Şimdi yüzük parmağınızı atabilir misiniz elinizden?

Ve son olarak serçe parmağınıza bakın. Ne kadar da incecik ve zayıf değil mi? Eşinizin kalbi gibi. Size sırlarını açmış, sizin sırlarınız paylaşmış bir kalp sizin için süslenip bezenmiş paha biçilmez bir ayine gibidir. Bakınca kendinizi gördüğünüz bu ayna, öylesine kırılgandır ki, sizden gelecek küçük bir fiske parçalayıp köreltebilir onu.

Özellikle size karşı savunmasızdır ve özellikle sizden gelecek darbeler onu en hassas yerlerinden çatlatabilir. Başkası karşısında bu kadar kırılgan değildir eşiniz. Tıpkı serçe parmağınız gibi... şimdi dilerseniz vazgeçin serçe parmağınızdan. Nasılsa ince ve zayıf diye koparıp atın onu elinizden.

Hiç olur mu?

( SENAİ DEMİRCİ )








Çok etkilendim hemde çoookkk

28 Ekim 2012 Pazar

Hamilelikte Sigara Bungee Jumpingden Tehlikeli

Hamilelikte Sigara Bungee Jumpingden Tehlikeli

Hamilelikte sigara içilmesi halinde, sakat doğumların meydana gelebileceğine dikkati çeken Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Çocuklarının yanında sigara içen ailelere sesleniyorum; gözünüz gibi baktığınız bir varlığı, 4 bin kimyasal maddeye maruz bırakıyorsunuz, bu da affedilir birşey değil. Bunun hiçbir hafifletici sebebi yok. Çocuğunuzun hayatı boyunca taşıyacağı bir yükle, kronik bir hastalıkla doğmasına neden oluyorsunuz. Toplumumuzun, çocukların yanında sigara içilmesinin ne kadar anormal bir durum olduğunun farkına varması lazım. Abartılı bir örnek gibi gelebilir ama, hamile bir kadın bungee jumping (ayaklarından bağlı elastik halatla yüksekten atlama) yapmayı düşünür mü, elbette hayır. Sigara içmenin de aynı derecede uygunsuz olduğunu anlaması gerekiyor. İkisi de eşit derecede riskli, hatta emin olun, sigara içmek daha riskli.”

Televizyonun bebek gelişimine etkileri


Televizyonda bebek kanalları da açık olsa, eğitici dvd’ler de oynasa, bebeğin dil ve zeka gelişimi bu durumdan zarar görür.Günümüzde pek çok anne baba, bebekler için eğitici olduğu iddia edilen bebek kanallarını ve “Baby Einstein” ya da “Brainy Baby (Akıllı Bebek)” gibi dvd setlerini çocuklarına seyrettirmekte ve bunlardan gelişimsel fayda beklemektedir. Amer
ika’da 6-12 aylık her 3 bebekten 1’ine en az 1 ‘Baby Einstein’ dvd’si alındığı bilinmektedir. Ülkemizdeki kesin rakamlar bilinmese de bebekleri TV’ye maruz bırakmanın oldukça yaygın olduğu gözlemlenmektedir. Maalesef ki bu içerikler eğitici bir kazanım sağlamadığı gibi erken yaşlarda dil ve zeka gelişime ciddi zararlar vermektedir.

Televizyon ve çocuk gelişimi ile ilgili yapılmış araştırmalar
TV’nin bebek gelişimini nasıl etkilediği konusunda yapılan araştırmalar TV’nin sakıncalarını net şekilde ortaya koymuştur. Örneğin, 2007 yılında Journal of Developmental Psychology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, 8-16 aylık dönemde bir bebeğin TV seyrettiği her saat başına 3 yaşındaki dil becerisinin 6-8 kelime daha geri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca TV’ye maruz kalan 12-36 aylık çocukların hafıza, dikkat ve odaklanma becerisi bakımından TV’yle tanışmayan çocuklara göre dezavantajlı olduğu bulunmuştur. The Archives of Pediatrics dergisinde 2010 yılında yayınlanan bir çalışmada ise haftada birkaç kez dvd izleyen ve hiç izlemeyen çocuklar karşılaştırılmıştır. Bu çalışma ise, ne kadar erken yaşta dvd izlemeye başlanırsa ilerleyen dönemde kelime hazinesinin o denli geri kaldığını göstermiştir. Bu araştırma sonuçları doğrultusunda Amerika’da “The Baby Einstein Company” e açılan davada, şirket dvd’lerin çocuk gelişimine katkı sağlamadığını kabul etmiş ve müşterilerine para iadesi yapmıştır.

Televizyonun çocuğun zeka gelişimine olumsuz etkileri
Yaşamın ilk yıllarında dil ve zeka gelişimi çok hızlıdır. Araştırmalara göre beyin gelişiminin %70’i yaşamın ilk yılında %90’i ise ilk 5 yılda tamamlamaktadır. TV ise beynin gelişim mekanizmasına aykırı prensiplerle çalışır. Bir bebeğin görsel olarak derinlik, boyut, perspektif farklılıklarını anlaması beyin gelişimi adına attığı en önemli adımdır. Oysa ki TV’deki görüntüler bebeklerin boyut farklılıklarını anlamasına yardım etmez: iki boyutlu bir çizim ile üç boyutlu gerçek bir nesne arasındaki farkı bebekler TV’den öğrenemezler. TV’de derinlik yoktur: bebekler TV’de hangi nesnenin daha uzak hangisinin daha yakın olduğuna karar veremez. Erken yıllarda tamamlanan diğer önemli bir beyin gelişimi aşaması da, nesnelere farklı açılardan bakınca onları farklı şekillerde göreceğimiz bilgisidir. Oysa ki TV’deki görüntülere hangi açıdan bakarsak bakalım aynı şeyi görürüz. Yetişkin beyin TV’deki bu yanılsamayı ayırt edebilir ama bebek beyni yanılır. Hatta bebekler TV ekranında gördükleri şeyleri ayrı ayrı figürler olarak değil bir bütün olarak algılarlar. O sebeple de figürleri takip edip izlemek yerine, ekranın tamamına adeta hipnotik bir etkiyle ve boş gözlerle dalıp giderler.

Televizyonun çocuğun dil gelişimine olumsuz etkileri
Çocuklarda dil gelişiminin nasıl ortaya çıktığını öğrendiğimizde TV’nin sadece zeka gelişimini değil dil becerilerini de neden olumsuz etkilediğini kolayca anlarız. Erken yıllarda dil gelişimi yüz ifadesi, ses tonu, işaret gibi pek çok sosyal ipucuna bağlıdır. Çocuklar kelimelerin anlamlarını söylediklerimizden çok nereye baktığımız, nasıl bir ses tonuyla söylediğimiz, neye işaret ettiğimizi gibi sosyal ipuçlarından yola çıkarak çözerler. Ayrıca çocuklar için dili öğrenmenin en iyi yolu, konuşmanın tanıdık bir kişi tarafından ve kendisiyle soru-cevap gibi karşılıklı olarak yapılması durumudur. TV’de ise bu sosyal ipuçları ve karşılıklı etkileşimden eser yoktur. O sebeple, çocuklar TV izleyerek dil öğrenemezler.

Çocuk ne zaman televizyon izlemeli?
Bu bilgiler doğrultusunda, çocuğunuzu 2 yaşın altında ekrandan kesinlikle uzak tutmanızı tavsiye ederim. Siz yokken çocuğunuzla ilgilenen bakıcı, büyükanne gibi kişileri de TV’nin gelişimsel sakıncaları konusunda bilgilendirin. Düşük sosyo-ekonomik koşul ve eğitim düzeyinden gelen kişiler, TV’nin gün boyunca açık olmasını normal ve doğru görebilmektedir. Özellikle ülkemizde, bakıcıların çocukları TV’nin karşısına oturtup günün büyük kısmını bu şekilde geçirdikleri bilinmektedir. Benim tavsiyem yaşamın ilk yıllarında mümkün olduğunca çocukla birebir zaman geçirmeye, karşılıklı etkileşim ve oyunlara, özellikle de resimli kitaplara, öncelik vermeniz olacaktır. TV’yi 2-3 yaşından sonra çocuğunuzla birlikte seyretmek koşuluyla günde yarım saati geçmeyecek şekilde çocuğunuzun yaşamına sokabilirsiniz. Yaşamın ilk yıllarında çocuğunuzun gelişimine yapacağınız yatırım geri dönüşü en yüksek ve en değerli katkıdır. Bu verimli dönemi TV ile boşa harcamayın. Yaşamın ilk yıllarındaki gelişimi destekleyici ebeveynlik yaklaşımları, beyin geliştiren oyun fikirleri ve diğer sorularınız konusunda uzmanlara başvurup profesyonel destek almaktan çekinmeyin. 

Bayram Yolculuğu

bayram bayram dedik işte oda bitti tatlıydı, temizlikti ,yemekti, kurbandı derken bayramın son günü...hee birde anneme gitmemde cabası ılk defa oğlumla otobüs yolculuğu yaptık ve ben durur mu yolda huysuzluk yaparmı diye düşünürken bütün yol boyunca oğluma hayret ederek gittim.çünkü oğlum bütün yol boyunca kucagımda hiç kıpırdamadan oturdu :)oysaki ya durmazsa diye bütün çantam oyuncak ve atıştırmalıklarla doluydu ...galiba ben gözümde büyütmüşüm olayı ...aslında istanbul kocaeli arası okadar uzak değil ama nebileyim kucakta oturmayan bır cocuk olduğu için bende hep korku olmuştu fakat düşündüğüm gibi değilmiş ve oğlum her çocuk gibi yolculuğu seviyormuş:)bu sayede oğlumun ilk bayram yolculuğu başlamış oldu ve böylede devam edecek uslu durursa:)tabı annesıde bu sayede gezmıiş olacak:):):):)

23 Ekim 2012 Salı

ANNE OLUNCA HAYATINIZDA OLAN 24 DEĞİŞİKLİK :)

ANNE OLUNCA HAYATINIZDA OLAN 24 DEĞİŞİKLİK :)

Acaba anne olunca insanın hayatınızda neler değişiyor? Şüphesiz ki cevabınız ”çok şey” olacaktır. İşte, bu ”çokları” maddelendirildi veee o uzun liste ;)

1) Artık çiçek koklamamaya başlarsınız. Bunun yerine bebeğinizi koklamaya başlarsınız,
2) Hiçbir şeyden korkmadığınızı düşündüğünüz anda yepyeni korkuların sahibi olmaya başlarsınız,
3) Nihayet kend
i vücudunuza saygı göstermeye başlarsınız,
4) Anne-babanıza daha fazla saygı göstermeye başlarsınız,
5) Bebeğinizin ağrılarının, sizin kendi ağrılarınızdan daha yaralayıcı olduğunu hissedersiniz,
6) Kalbinizin daha kolay kırıldığını görmeye başlarsınız,
7) Hayatınızın yeni anlamını günde ”bir milyon kez” düşündüğünüz olur,
8 ) Her yeni günün size yeni bir sürpriz getirebileceğini görürsünüz,
9) Aynaya bakarken kendinize değil de, kucağınızdaki mucizeye baktığınızı farkedersiniz,
10) Sabahın erken saatleri olduğunu da keşfedersiniz(!),
11) İşlere nasıl yetiştiğinize kendiniz dahi şaşırıp kalırsınız,
12) Cumartesi akşamı saat 21.00′de de uykuya dalınabileceğini öğrenirsiniz,
13) İşlerinizi saate göre değil, bebeğinizin programına göre ayarlamaya başlarsınız,
14) İşe geç kalacağınızı bilseniz de küçücük bir öpücük için zaman harcarsınız,
15) Dünyayı değiştirme istekliliğinizdeki güce, inanamazsınız,
16) Göğüslerinizin asıl anlamının ne olduğunu en sonunda anlarsınız,
17) Çocuğunuza baktıkça ”ne büyük iş başarıyorum, Allahım” diye haykırmak istersiniz,
18) Bebeğinize daha iyi bakmak için kendinize daha iyi baktığınızı görürsünüz (Emziren annelerin kocaman bir helva tabakasını mideye bir seferde indirmeleri gibi!)
19) Sorumluluklarınızın artışına şaşırırsınız,
20) Günlerce uykusuz da yaşayabildiğinizi öğrenirsiniz,
21) Her şeye bir de çocukların gözüyle bakmaya başlarsınız, örneğin balonların ne kadar eğlenceli olabileceğini yeniden anlarsınız,
22) Çocuğunuz, göğsünüzde uyuyunca çift değil, tek bir yürek sesi duyarsınız,
23) İçgüdünün ne olduğunu anlarsınız,
24) Sevginin aslında sınırı olmadığını öğrenirsiniz..

doğum günü

oğlum 1 yaşında artıkkk:)